26 Ağustos 2012 Pazar

HOŞÇAKAL BEBEĞİM

                                                                                                                      

                           


          Tam bir ay önce sabah küçük bir kan lekesi gördüm.İçime hiç kötü bir şey doğmadı, hiç içim daralmadı , hiçbir şey hissetmedim.Meğerse sen gitmişsin!

          Öylece merakla bakıyordum ultrason ekranına, en son gördüğümde kalbin pır pır ediyordu, sesini açmamıştı doktor ama ekranda o kelebek kanadı gibi atışını görmüştüm.İşte yine oradaydın; karşımdaki ekranda, büyümüştün, her yerin belliydi ,baya baya bebek olmuştun ama kımıldamıyordun.Sonra doktorun o üzgün yüzü ve üzgün sesi; 'Maalesef bebeğimizi kaybetmişiz.'
         
                                                'Bebeği kaybettik'

            Yani öldü mü? Ama ölseydi ben hissederdim; öyle olması gerekmiyor muydu? Ben onun annesiyim, O benim içimde, yani şimdi O öldü ve ben bunu anlamadım mı? Yani şimdi O öldü mü?

             Doktor ultrason bölümünden çıktı, o birkaç saniyede olanları anlayamamıştım, üzerimi toparlamaya çalışırken ağlamaya başladım ama fazla sesimi çıkarmadan.Öyle ya ayıp olurdu, 10 haftalık bebek için ağıt yakmak, sesimi kısmam lazımdı, sessizce ağlamalıydım. Sadece yaşlar dökülüyordu yanaklarımdan. Sonra doktor saat 1'de alınacağını söyledi.Önce başka bir doktor da görecekti., biraz rahatladım. Belki benim doktorum yanılmıştı, bir ultrason uzmanı daha iyi anlardı. Belki hala yaşıyordun ama bu makine iyi değildi.

            Beynimden bunlar geçerek ağlıyordum. Eşim beni teselli etmeye uğraşıyordu, klasik sözler sarf ediyordu. Koridorda koltuğa oturmuş sıramı bekliyordum, ağlayarak ama sessizce, yoksa çok ayıp olurdu(!)
Sanki bütün vücudum uyuşmuştu, morfin iğnesi yapılmış gibi, hiçbir yerimi hissetmiyordum. Beni çağırdıklarında ayaklarım beni taşıyacak mıydı acaba? Ne de çok büyümüştü ama hiç kımıldamıyordu, öylece duruyordu benim küçük yavrum, öylece! Sonra sıram geldi benden önce karnı baya büyümüş bir kadın çıktı, herhalde bebeği 8-9 aylıktı, ne şanslıydı.

           Bu seferki doktor seni bana göstermedi.Raporda :

                                       'Yaşam belirtisine rastlanmamıştır'

yazıyordu, oysa iki hafta önce nasılda atıyordu kalbin.

          Bir yerlere giderken herkes bize bakıyordu.Çok yavaş yürüyebildiğimi hatırlıyorum.Ufak adımlarla, sanki ağır çekimdeydi hayat, çok yavaşlamıştı her şey. Elimle de seni hissetmeye çalışıyordum.

        'Nasıl olabilirdi böyle bir şey?Nasıl hissetmemiştim gidişini?NASIL?

        Odaya çıktım, serum taktılar, beklemeye başladım. İçimden bir ses herkesin yalan söylediğini fısıldıyordu. Evet evet yalan söylüyorlardı, insan içindeki çocuğun acısını hissetmez mi, bir terslik olsa ben anlardım, kaçıp gitsem mi acaba?

        Sonra birden flaşlar patladı aklımda; seni aldıktan sonra ne yapacaklardı?Bana verecekler miydi?Vermeseler bile ne yapacaklardı ; çöpe mi atacaklardı? Doktor seni tek parça mı çıkaracaktı, yoksa bölerek mi? Bunlar kafamda patlarken daha fazla sesimi kısamadım. Birden bağırarak ağlamaya başladım :

     'Ne olur onu çöpe atmasınlar, yavrumu bize versinler, Ufuk'un mezarına gömelim, zaten çok küçük kimse anlamaz, ne olur onu çöpe atmasınlar, yalvarıyorum sana  onu çöpe atmasınlar, sen söyle doktora, ne olur...'

      Yanımda duran bayan arkadaş eşime kaş göz işareti yapıyordu,' tamam de ' diyerek. İsteğimin gerçekleşmeyeceğini, kimsenin bana seni vermeyeceğini biliyordum ama yine de kendimi durduramıyordum, çünkü senden ayrılma zamanım yaklaşıyordu.Elimle seviyordum karnımı, çok kısa bir zaman kalmıştı, çok kısa.

     Sonrası ameliyathane, 'şimdi uyuyacaksın, hiçbir şey hissetmeyeceksin' sözleri ve gözümü yeniden açtığımda odadaydım.

    '27 TEMMUZ SAAT 13:00 İTİBARİYLE SENİ BENDEN ALDILAR'

    İşin garip tarafı sen gitmeden önceki acı yoktu  içimde.Artık olmadığını çok net hissediyordum, çünkü o tarifsiz acı da yoktu.Sonrasında ne mi oldu ; normalleşmeye çalıştım.

    Diyete başladım, yaklaşık 3 yıldır boyatmadığım, ikinci çocuktan sonra boyatacağımı söylediğim saçlarımı haftaya boyatıyorum.Her gün basküle çıkıyorum, kendime bakıyorum, maskeler yapıyorum, daha güzel olmaya çalışıyorum.Seni düşünmemek için elimden geleni yapıyorum.Sanki seni düşününce sana veda etmişim gibi  olacak, sanki kabulleneceğim senin öldüğünü, sanki gerçekten yok olacaksın.

        Bu akşam yatağa girdiğimde aniden sen geldin aklıma, o tıbbi atık poşetinde çoktan çürümüştür yavrum dedim içimden, veda vaktinin geldiğini anladım, artık senin arkandan ağlamanın vakti gelmişti, çünkü sen gittin gideli hiç ağlamadım.

       Seni bir daha hiç göremeyeceğim, yüzün kime benzeyecek hiç bilmeyeceğim. Ne zaman konuşacaktın, ablana benzeyecek miydin ( ki O sürekli seni soruyor, kuş olup gökyüzüne gittiğini söylememe rağmen oraya çıkıp seni getireceğini, sana jelibon, yumurta oyuncak, top vs. vereceğini söylüyor.) , sesin nasıl olacaktı, tenin nasıl olacaktı, yaramaz mı olacaktın, bana ne zaman anne diyecektin ? Bunları hiçbir zaman bilemeyeceğim.

       Şunu bil ki benim isimsiz minik meleğim, ben seni çok sevdim.İnsan doktorlar ne kadar  aksini söylese de kusuru kendinde arıyor. Eğer ben bir şey  yaptıysam özür dilerim, hem senden hem kendimden. Seni çok seviyorum ve ben de bir gün gidene dek seveceğim.
         'Ben de bir çocuk kaybetmiştim' laflarıyla arkadaş sohbetlerinde bir konu olarak kalmayacaksın.Hep içimde olacaksın. Yüreğimin bir kenarı kesildi, hep kanayacak, asla o yarayı iyileştirmeyeceğim.Hep aklımda, fikrimde olacaksın.Özür dilerim bebeğim sana daha sıkı sarılmadığım için, daha özenli davranmadığım için, çok özür dilerim....




                                                                 ANNEN







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder